25 Ağustos 2016 Perşembe

Umudun Yeşereceği Toprak Dayanışma İle Sulanır


Bir yakınımız öldüğünde derin bir acı duyarız. Bir dostun gelip o an bize sarılması, dostun göğsünde ağlamak, acımızı sonlandırmasa bile epeyce hafifletir. O an, bir an için bile yok olan yaşama umudu yeniden yeşerir. Dayanışmayla umut yeşerir.

Elbette bazılarının bizim acımız varken ağlaması da inandırıcı gelmez, hatta rahatsızlık verir. Zaten biraz dürüstse her zaman düşman gördüğünü söyleyen biri, böyle bir anda ağlamaz da. Ama zerre kadar insani değeri varsa acılı insanların karşısında gülmez de. Bilal oğlandan bahsettiğimi herkes anlamıştır. Babası Antep katliamından bahsederken Bilal oğlan arkada gülüyor. İyimser düşünerek, Antep’teki katliama gülmediğini varsayalım. Başka bir şeye gülmüştür. Ama hem usul erkan bilmiyor, hem de acı karşısında hiçbir şey hissetmeyecek kadar yüreksiz. 

Tam Bilal oğlanı unutacakken başka bir haber okudum. Antep katliamında ağır yaralı olan 2 çocuk yaşama tutunamamış. Aileleri çocuklarını gömecekken, insan görünümlü, ancak insan yüreği ve beyni taşımayan birileri cenaze törenine bile saldırıyor. Düşmanlığın bile ahlaki sınırları olur. Bunlar sınır tanımamış. 

Bütün bu çürüme neden oluyor? İnsani yaşam umudu çürüyor. Çünkü bu topraklar dayanışma ile sulanamıyor. 9 aylık bebeğe tecavüz, cenazeye saldırı, ya da acı karşısında gülme aynı çürümenin unsurlarıdır. Dayanışmanın yokluğu, bu çürümeyi hiç saklanma gereği duyulmadan alenen yapılmasını sağlıyor.

Elbette ben sınıf devrimcisi olduğum için sınıf dayanışmasını öncelikli ihtiyaç olarak görüyorum. Ama insani bir dayanışmanın bile çok sınırlı olduğu koşullarda insani dayanışma bile aciliyet taşıyor. Burada anlatılanlar karşısında dayanışmayla sesimizi yükseltmek gerekiyor.

Ölüm orucunda attığımız temel slogan “içeride, dışarıda hücreleri parçala!” idi. Siyasal bir slogan. Ama tahliye olunca gördüm ki, insani bir ihtiyacı ifade eden bir sloganmış. Dayanışmayı ifade ediyor. İçeride hücre duvarları kalın betondan. Ama buna rağmen, yalnız aynı hapishanede değil, tüm hapishanelerde tutsakların yürek doldurucu bir dayanışması var. Ama dışarıda beton duvarlar neredeyse yok. Buna rağmen çok kalın duvarlar örmüş herkes kendine. Yaşamı hücreleşmiş. Hücreleşmiş yaşamlarda ayna da yok. Kimse kendinde giden insanı göremiyor. 

Çok karamsar bir tablo çizdim. Keşke abartı olsa. Acılara gülenebiliniyorsa, düşman bile görülse acılı ailelere saldırılıyorsa, 9 aylık bebeğe tecavüz edilirken bunu haber yapan muhabir linç ediliyorsa, yazık ki söylediklerim hiç abartı değil. 

Dışarıda hücreleri parçalamak yaşamsal öneme sahip. Dayanışmayla hücreler parçalanır. Dayanışmayla umut yeşerir. Zaten insan olmanın olmazsa olmaz bir gereği de dayanışma değil mi?


Muharrem Kurşun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder