21 Eylül 2016 Çarşamba

600. Haftasında Cumartesi Anneleri ve İnsan Hakları Kayıplar Mücadelesi !



Bundan önce anlatılacak çok hikaye vardır mutlaka. 21 yılın izleri her güne yeni bir tarihe sayfa açarken 'Cumartesi İnsanları' umut ışıklarını hiç eksiltmedi. Günler geçti aylar geçti ve de mevsimler çok geride acıları, umutları kor eyledi. 

Gözaltında kayıplar mücadelesi ile 1995'te başlayan bu serüven; kışın karından yazın sıcağından ve zalimlerin zulmünden korkmadan kararlı yürüyüşlerini sürdürdüler. Hasan Ocak kaybedildiğinde bir Mart gününde Newroz öncesi Emine Ana işaret fişeğini çoktan çakmıştı. Emine Ana artık bir simge. Evladı Hasan için Ocak ailesi ve Hasan'ın arkadaşları bu işaret fişeğinin ateşini gördü, büyüttüler ilmek ilmek mücadeleyi ve bıkmaz-usanmaz kararlılıkla her yerde aradılar, sordular ve hesap sordular katillerden. “Bizde yok, bilmiyoruz, haberimiz yok” teraneleri bilinen kaybetme yönteminin sözleri. Karnı tok bu sözlere insanların. Gerçeği aramak-bulmak ve ısrar etmek gerekti. Acının isyanı, bir annenin feryatlarının derinliğinde vicdan yaptı yüreklerde. 

İHD, insan hakları gözaltında kayıplar komisyonu bu durumu gündemleştirdi ve müdahale ederek tüm kayıpların sorunları haline getirdi. Rıdvan Karakoç'un aynı tarihlerde gözaltında kaybedilmesi bu mücadeleyi ortaklaşan bir mücadelenin faaliyeti yaptı. Hergün Galatasaray Lisesi önünde öğle vakti; kayıp yakınları, aileler ve insan hakları savunucuları oturarak mekan tuttu. Baskı, abluka ve gözaltılar Cumartesi İnsanları'nı geriletemedi. Onlar seslerini; Ankara'da mecliste, basın açıklamalarında, sendikalarda, derneklerde ve emekçi semtlerde duyurmaya çalıştı. Eylemler yaptılar sokaklarda, afişler astılar, pankartlar sallandırdılar yüksek binalardan, üst geçitlerden. Sağır sultan duymuştu, görmeyen gözler görmüştü ve sessizliğin karanlığına gömülenler dilsizliklerine yeter diyebildiler...

Ama bu mücadelenin neresinden tutarlarsa tutsunlar elbette bir kıymeti harbiyesi vardı. Kamuoyu baskısı denen şey aslında insana ilişkin bir değer ve insan olan içindi aslolan. Birbirlerini tanımayanlar; tanış oldu, dost oldu, yoldaş oldu bu ortak mücadelede. Paylaşımlarda samimi anlayışta kolektif yaşam; kolektifleştirdi yaşamlarını Cumartesi İnsanları'nın...

Hasan Ocak'ın cansız bedeni işkence yapılarak katledildiğinin kanıtı oldu kimsesizler mezarlığından çıkarılan naaşı. Duyulan her bir ses, konuşulan her bir söz bir anlam kazandı ya da kazandırıldı hissedilen duygularla. Bitmez tükenmez bir enerji ve hesap soran anlayışla, suçlunun kim olduğunun kararlılığı ile aranmadık mezarlık, girilmedik metruk alan ve gözden kaçırılan izbe mekanlar kalmadı. Beykoz'da kimsesizler mezarlığında bulundu Hasan Ocak. 

Hasan Ocak adı işkencede katledilip kaybedilenlerin adıyla anılır şimdi; 12 Mart 1995’te İstanbul Gazi Mahallesi’nde Alevilerin gittiği 4 kahvehanenin taranması sonrası ayaklanan Gazi Halkı devrimcilerin öncülüğünde bir direniş destanı yazdılar. 17 kişi hayatını kaybetti ve onlarca kişi yaralandı. Ayaklanmanın komutanlarından Hasan Ocak; 21 Mart 1995 tarihinde kontrgerilla tarafından gözaltına alınıp kaybedildi. Akşam eve geleceğini annesine söyleyen Hasan bir daha geri dönmedi... İlerleyen günlerde kendisinden bir haber alınamayınca, aile savcılığa başvurdu. 
Savcılık, İstanbul terörle mücadele ve devlet yetkilileri başvuruları geri çevirdi ve inkar etti. Anne Emine Ocak İçişleri Bakanlığı’na dilekçe vermeye gittiğinde, evladının akıbetini öğrenmek istediğinde 'devlet aklı' onu 18 gün gözaltında tuttu. Gözaltı sırasında polisler kendisine “Oğlun gözaltında işkenceden öldü. Onu niye arıyorsun ki? Seni de onun gibi öldüreceğiz,” diyerek bir annenin feryadıyla alay ettiler. Halbuki aynı tarihlerde gözaltında olanlar Hasan'ı gördüklerini belirttiler. AHİM sürecinde, tanıklar resmi evrak tutanağında Hasan'ın da isminin olduğunu beyan ettiler ve Hasan'ın işkence görmüş 'bakışları donuklaşmış' halini gördüklerini söylediler. Ve İHD'de bir tanık işkenceden çıktıktan sonra gördüğü resmin Hasan Ocak olduğunu anladığını ifade etti. 30 Mart’ta gözaltına alınan bir tanık ise  sorgulamada; “Sen kaybolan son Hasan olacaksın. Biliyorsun, Gazi’den başkalarını da aldık. Elimizde başkaları da var,” şeklinde tehditlerde bulunulduğunu ifade etti. 

26 Mart 1995’te Beykoz’da ormanlık bir alanda bir cesedin bulunup, soruşturma yapılıp, parmak izi alınmasına rağmen kimlik tespiti yapılmadan kimsesizler mezarlığına gömüldüğü anlaşıldı. Ocak Ailesi, 15 Mayıs 1995'de Adli Tıp Kurumu kayıtlarından Hasan'ı teşhis etti, iki gün sonra yoğun işkence görmüş bedenine ulaşabildi. Hasan Ocak, onbinlerce kişinin sahiplenmesi ile Gazi mahallesinde görkemli bir yürüyüşle şimdiki bulunduğu “Gazi Mezarlığı'nda defnedildi. Şimdi o; görkemli bakışlarıyla hep bizi denetleyen gözlerle bakıyor sevecen gülümseyişindeki sıcaklıkla.
Rıdvan Karakoç ise bu süreçte işkencede katledilen ikinci kişi; Kürt halkının makus talihidir bu gözaltında kaybedilip katlediliş. Faaliyetlerinden dolayı aranırken aileye verilen ceza ise baskı, şiddet ve gözaltı. Son bir kez abisi Abdurrahman'dan elbise ve harçlık istedi ama Rıdvan onları alamadan kaybedildi. Hasan Ocak’ın ailesi, Hasan Ocak’ı ararken adli tıp kayıtlarında Rıdvan’ın resmini tesadüfen buldular. Savcılık üç ay sonra Rıdvan’ın ailesine ancak haber verdi. Adli Tıp kayıtlarına göre Beykoz’un Bozane Köyü, Dedeler Mevkiinde, ormanın içinde köylüler tarafından bulunan cansız beden 26 Mart'ta Adli Tıp'a teslim edilmiş ve ardından Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na defnedilmiş. Açığa çıkan ve artık saklayamayacaklarını anlayan 'devlet aklı'  28 Mayıs 1995’te Rıdvan’ın ailesine cenaze ile ilgili haber verdi. Karakoç ailesi 3 Haziran’da oğullarının cenazesini kimsesizler mezarlığından çıkararak Gazi Mezarlığı'na defnetti. Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç bu iki mücadele abidesi şimdi aynı mezarlıkta verilen mücadele sonucu sonucu alınan iradeyi selamlıyor. Bu arama mücadelesi aslında bugünlere gelmede önemli mihenk taşı olmuştur. Güç ve enerji vermiştir geride kalan kayıp yakınlarına, Cumartesi Anneleri'ne. Bir Galatasaray hikayesi bu iki olayla başlatıldığında; “Kayıplar Mücadelesi'nin Arjantin'de “Plaza de Mayo Meydanı”nda toplanan annelerin beyaz başörtüsü takarak darbecileri protesto eden duruşları, kayıplarını arama mücadelesinin mirası oldu “Galatasaray Meydanı.” Bu mücadelenin seyri artık her Cumartesi 'Galatasaray Meydanı'nda sürdürülüyor, sürdürme kararlılığı devam ediyor.

21 yıl geçti ve çocuk yaşta olanlar büyüdü 21 yıl daha. Anneler 21 yıl daha yaşlanarak ömürlerinin 21 yılını bu alanda kayıpları arayarak, çocuklarının kemiklerini bulurum umuduyla; kayıplarının bir mezarı olsun diye başında gözyaşlarını akıtabilsin diye ve mezarlarına dikecekleri bir ağacı bir çiçeği; evlatları yerine sevebilecekleri bir tutunabilecekleri-sulayabilecekleri ve de yüreklerindeki acılarını bir nebze olsun dindirebilecekleri, avutabilecekleri 'mezar! İsimsiz, belirsiz ve nerede olduğu bilinmez kayıp evlatlarının  mezar taşlarına yazabilecekleri adları olsun diye. Berfo ana evladı Cemil Kırbayır'ın kemiklerini bulabilmek için verdiği mücadelede, arkadan geleceklere “evladımın kemiklerimi bulun, ölürsem mezarımın yanına koyun” vasiyetini bırakarak 105 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ailesine ve Cumartesi İnsanları'na bu vasiyet boyun borcu artık. Her Cumartesi onun ve tüm kayıpların akıbeti için, gözaltında işkencede ya da “Tahir Elçi” gibi faali belli cinayetin sorumlularının açığa çıkarılması için kayıpları sormaya devam edecek. Artık bu alan; “Plaza de Mayo Anneleri”nin mekan tuttuğu meydandan esinlenerek devraldıkları kayıplar mücadelesiyle özdeşleşen Cumartesi İnsanları'nın taleplerini haykırdıkları, kayıplarını sordukları yer, mekandır yani, “Galatasaray Meydanı”dır ve tarihin sayfalarına adı yazdırılacak olan.

24 Eylül 2016 tarihi bir Cumartesi günü yine toplanılacak ve kayıpların akıbeti ve hesabı sorulacak. Fakat bu farklı bir gündür mücadelenin maraton koşusunda. Tam 600 hafta dile kolay ama bir gerçek. Ancak arada bir kesinti olmadı değil; M.Ağar dönemi baskı, abluka ve şiddetle yasaklandı. Ancak mücadele maratoncuları haftalara dönüştürerek bu süreci yeniden başlattı. 600.gün 'Cumartesi Anneleri' şimdi adı 'Cumartesi İnsanları' olan kayıp yakınları, dostları, insan hakları savunucuları ve kendine insanım diyen herkes işçiler, emekçiler, ezilen halklarımız; devrimciler, demokratlar, gençler, kadınlar bu uzun maratonun koşucuları, kayıpları aramaya devam edecek ve etmelidir...

M.Acettin-Eylül/2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder