18 Ocak 2010 Pazartesi

TECRİTE KARŞI YAŞAM EVİ



Cumhuriyet Dergi 10.01.2010

Dayanışma Ağı, eski mahpuslara özellikle
Wernicke-Korsakoff’lulara yaşam alanı sunmayı amaçlıyor. Yaşam Evi projesiyle, eski mahpuslar hem üretimin hem de yaşamın içinde olacaklar. 13 Şubat’taki Kardeş Türküler konseri de bunun için. Bu dayanışmada yer alıp, toplumsal tecridi kırmaya ne dersiniz?

ESRA AÇIKGÖZ

İçeride de, dışarıda da yaşam zor onlar için. Çünkü içerideki tecridi dışarıda da yaşamaya devam ediyorlar. Kimi sadece tecritle, uyum sorunuyla boğuşmuyor, sağlık sorunları da var. Onlar eski mahpuslar, ölüm orucu nedeniyle Wernike Korsakoff hastalığıyla yaşamak zorunda kalanlar, sevdikleri ellerinden alınıp dört duvar arasına kapatılanlar... Bir dayanışma gerçekleştirdiler, Dayanışma Ağı Derneği. Şimdi çalışmaları meyve vermeye başlıyor, eski mahpuslar özellikle de Wernicke-Korsakoffluların toplumsal yaşama katılacakları, üretebilecekleri bir “Yaşam Evi” kuracaklar. Yapılanları ve yapılacakları iki eski mahpus, Fehmi Küçükaslan ve Yusuf Çam ile bir mahpus yakını Ayça Atay anlatıyor.

- Önce biraz sizi tanıyarak başlayalım mı?

Fehmi Küçükaslan: Siyasi bir örgüt üyeliğinden beş yıl yattım. 145 gün ölüm orucunda kaldım. 2003’ün 29 Temmuz’unda çıktım. Çıktıktan sonra benim pozisyonumdaki birkaç insanla bir araya gelerek Dayanışma Ağı çalışmasına başladık. Ölüm orucundan dolayı raporla tahliye olan arkadaşlar vardı. Onların tedavilerinin sürdürülmesi için neler yapabiliriz, sorusu üzerine yola çıktık, toplantılar yaptık ve zamanla genişledik.

Ayça Atay: Bir mahpus yakınıyım. Ben de bir mahpus yakını olarak ölüm oruçlarını yaşadım, içerideki arkadaşlarla kıyaslanmaz ama biz de dışarıda bir travma yaşadık. Şimdi elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. Dayanışma Ağı, eski mahpuslarla ve Korsakofflularla dayanışmayı amaçlayan, farklı politik geçmişten gelenlerin bir arada bulunduğu bir oluşum. Politik farklılıkları aşarak yaraları sarmaya çalışıyoruz. Zaten beni de Dayanışma Ağı’nın çalışmalarının yaklaşımı, kapsayıcılığı, kucaklayıcılığı çekti.

- Şu ana kadar neler yaptınız?

F. Küçükaslan: İlk çabamız Korsakoflularla temas kurmaktı. Ulaşabildiklerimizle toplu sinema organizasyonları, bilgisayar, dil kursu gibi yaşamda bir şeyler yapabilmelerini sağlayacak çalışmalar düzenledik. Birkaç gezi organize ettik, tarihi mekânları rehber eşliğinde gezdik. Yeni bir şeyler öğrenirken seninle aynı pozisyondaki insanlarla bunu paylaşmak heyecan vericiydi bizim için. Bu çalışmada temel çıkışımız Korsakofflu arkadaşlara yönelikti daha çok, ancak diğer yandan cezaevinde yatan herkesin bir sağlık problemi olduğunu gördüm. Ben en azından çıktığımda hiçbir problemim yok sanıyordum, sonra benim gibi insanlarla bir araya gelince kapatılmanın insan beyninde yarattığı tahribatı, sosyal kimliğinden insanı arındırırken verdiği hasarı görmeye başladım.

A. Atay: Benzer bir şeyi ben de farklı açıdan yaşadım. Sevdiğiniz birinin cezaevine girmesi, size bir kayıp yaşatıyor, onun ellerinizin arasından kayıp gitmesi bir yara oluşturuyor. Yani hem içerideki hem de dışarıdaki farklı açılardan eksiliyor. Ben bu kaybı tek başıma yaşadım ve Dayanışma Ağı’ndaki çalışmalar bir şekilde yaramı sarmamı sağladı.

F. Küçükaslan: Aslında içerideyken hep cezaevi ve fiziksel şiddet ilişkisini görüyordum, ancak çıktıktan sonra fiziksel şiddetin küçük bir yara olduğunu ve telafi edilebileceğini, ancak kapatılma ve izolasyonun daha geniş boyutlu bir hasar yarattığını gördüm. Hani cezaevleri için “insanların topluma kazandırıldığı” yerler derler, oysa buralar insanın insanlığının gasp edildiği yerler. Bunu yaşayan insanların yan yana gelmesi, kendi gerçekliğini görme, sosyal yaşamda daha etkin olabilme noktasında kendini çözümleyebilmesinin koşullarını oluşturuyor. Bu nedenle dayanışma bize çok şey kattı.

- Bu dayanışmadan bir de proje çıktı; “Yaşam Evi”. Bu proje ne aşamada, neler yapılıyor?

A. Atay: Bir kampanya başlattık. Öncelikli olarak Wernike-Korsakoffluların, ancak genelde bütün eski mahpusların toplumsallaşabilecekleri, üretim sürecine katılabilecekleri, bir araya gelebilecekleri, konaklama imkânının da verileceği bir yaşam evi oluşturmayı amaçlıyoruz.

- Daha önce de Korsakofluların kaldığı evler vardı.

F. Küçükaslan: Orada mantık bu insanlarla ilgilenilebilecek bir mekân yaratmaktı. Yaşam Evi’nde hedef, mahpusların üretimin içine girmesini sağlamak. Yani, bana birisi bakıyor değil, ben eksiklerime rağmen bir şeyler yapabiliyorum hissini oturtabilmeyi istiyoruz.

- Peki, şu an atılmış somut bir adım var mı, bu proje için?

F. Küçükaslan: Aceleci davranmak istemiyoruz ve elimize geçen veriler üzerinden hareket etmek istiyoruz. Şimdi elimizdeki imkânlarla bir yer yaratabiliriz belki, ancak iyi bir altyapıyı yaratıp mümkün olduğunca çok insanın faydalanabileceği bir yer oluşturmak istiyoruz. O yüzden kampanya sürecine göre netleşeceğiz.

A. Atay: Mimar bir arkadaşın oluşturduğu bir taslağımız var, çok katlı bir binada, kafe gibi alanların olacağı, bunların yanı sıra, meslek eğitimlerinin verilebileceği bir mekân planlıyoruz. Herkese açık bir mekân olacak. Destek için, 13 Şubat’ta Maltepe’de Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde Kardeş Türküler ücretsiz bir konser düzenleyecek, isteyenler bağış yapacak. Bir de resim sergisi düzenleyeceğiz.

- Yaşam Evi kurulduğunda sizin hayatınızda neler değişecek?

F. Küçükaslan: Şu an kaldığım yer bu merkezin altyapısı gibi... Ayrı evlerde hayatı idame ettirmeye çalışıyorduk, sıkıntılarımız aynıydı ve hiçbirimizin çarkı kendini idame ettirecek şekilde dönmüyordu. Biz de birkaç evi birleştirip, bir araya geldik. Bu biraz da yarın şekillenecek projenin hem ekonomik hem de ihtiyaç anlamında önünü görmek içindi. Bu bize ne mi sağladı? Ailemden biriyle kalsam zorlanıyorum, ama benzer süreçleri yaşamış insanlar olarak birbirimizi daha rahat anlayabiliyoruz. Kendi eksikliğimi diğer arkadaşımda görmek sorunumla yüzleşmemi kolaylaştırıyor. Oysa gündelik yaşam bana kendimle hesaplaşma zemini sunmuyor. Dayanışma ortamı, kendimizi çözümlememizi de kolaylaştırıyor. Bu ortak yaşama başladığımızdan beri herkesin gözlerinde bir rahatlık görüyorum. Çünkü bizim için yaşam çok daha anlamlı.

2 yorum:

  1. böyle bir projenin gerçekleştirlmsi bence olumlu sonuçlar doğurur ki baskı ve zulüm görmüş insanların piskolojik olarak kendilerini toparlar ve toplumsal gelişmeye katkıları daha verimli olcağı için düşünce olarak destekliyorum

    YanıtlaSil
  2. ..belki "külfet" gibi görülecek ilk etapta ama, şu anda birarada yaşanılan o güzel evde de, ileride hayata geçirilmesi planlanan Yaşam Evi'nde de aileye bir evcil hayvan katılmasını önereceğim. Evet, belki bir köpek canın bakımı zorlu ve maliyetli olabilir ama; sanılanın aksine "tek kedi" bakımı rahattır, temizlik sorunu yoktur, en olmadı evde yenilenlerle karnı doyar, karıncığı da küçüktür zaten. Kedi, durmaksızın an'ı vurgular ama şaşılacak şekilde gözünüzün önünde hafızanızı tazeler. Hayatın aslında ne kadar da sade olduğunu anımsatır, cana yakındır, yaşamla bağını kopartmaz, koşul değişikliklerine çok çabuk uyum sağlar. Beyinle ilgili/sinirsel bir çok rahatsızlıkta iyileşme sürecini hızlandırdığı kanıtlanmıştır. Kedi, gülümsetir. Müziği kendindendir. Sosyaldir. Eminim "düşüncesizce", "yersiz", "lükse kaçan" bir öneri/yorum olarak değerlendirilecek bir çoğunuzca,
    değil'dir.
    sonsuz sevgilerimle..

    Çeşitli alıntılar:
    "Kedi ve köpeklerin pozitif enerjileri ve onların tüylerindeki yayılan enerji dalgaları sayesinde kişideki negatif enerji akımı farklı bir yöne transfer oluyor. Bu sayede de kişi birçok endişeden, panik halinden kurtuluyor hatta kendini halsiz ve fiziksel olarak güçsüz hissetmiyor.

    Biz psikoterapistler riskli hastalıklara (Kanser, HIV - AIDS gibi..) karşı yaşam mücadelesi veren birçok kişiye ruhsal anlamda kendilerini iyi hissetmeleri ve onların fiziksel olarak olumlu enerji akımından faydalanmaları için kedi ve köpek sahibi olmalarını öneriyoruz. Yalnızca onlara mı? Elbette ki hayır!

    Depresyon eşiğinde olanlara, sevdikleri kişileri kaybedenlere, çocuk sahibi olamayanlara, ergenlik döneminde olup bunalım geçiren gençlere, yaşları küçük olup sorumluluk almakta zorlanan çocuklara ve daha birçok durumda kedi - köpek sahibi olmalarını öneriyoruz."


    "kanser hastaları veya bağışıklık sistemini çökerten birçok riskli hastalıklarda kediler ve köpekler ile ruhsal tedavi yapılıyor"

    http://kedilerimiz.com/forum/topic.asp?ARCHIVE=true&TOPIC_ID=8261'dan alıntıdır


    kalp krizi riskini düşürüyor
    http://www.saglikbilgisi.com/haber/Kedi+beslemek,+kalp+krizi+riskini+d%C3%BC%C5%9F%C3%BCr%C3%BCyor/3663

    kedi besleyenler zeki :)
    http://www.hurhaber.com/news_detail.php?id=246205

    ..konuyla ilgili herhangi bir vakitte daha fazla fikir sahibi olmak isterseniz - sanmam ya : ) - ya da yardımcı olabileceğimiz diğer konular/başlıklar için; lütfen: toplumperisi@gmail.com

    YanıtlaSil