20 Aralık 2016 Salı

"Tutuşur Duvarlar Ardında Açlığa Direnen Canlar" [Görülmüştür]



Görülmüştür  Ekibi’nden Gamze Yentür’ün  Ölüm Orucu Direnişçileri Fatime Akalın ve Muharrem Kurşun ile Söyleşisi...



          19-22 Aralık katliamı ve direnişi üzerinden tam 17 yıl geçti.  Sermaye devletinin 'Hayata Dönüş' adını verdiği katliam sırasında, 20 hapishaneye eş zamanlı operasyonlar yapıldı.  Bu operasyonlar sırasında 28 devrimci tutsak katledildi ve onlarcası yaralandı.

Operasyona; binlerce polis, asker, gardiyan ve özel tim katıldı. Operasyon sırasında da uzun namlulu silahlar, çivili sopalar, kimyasal silahlar ve 5000’in üzerinde farklı türde gaz bombası kullanıldı. Tek talepleri ‘tabutluk’ olarak nitelendirdikleri  ‘‘F TİP’i Hücrelere’’ girmemek olan tutsaklar bu operasyonu büyük bir direnişle karşıladı.  

Sermaye devleti katliamı yapmak ile kalmayıp bir de katliamı yapanlara ‘üstün hizmet madalyası’ verdi. O günlerden bugünlere hapishanelerde baskı, tecrit ve işkence her geçen gün artıyor.

19 Aralık direnişinin yıl dönümünde katliamı yaşayan ölüm orucu direnişçisi Muharrem Kurşun ve Fatime Akalın ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

             Fatime Akalın: 96 Yılının Eylül ayında İzmir’de gözaltına alınıp Ankara’ya götürülen Akalın, burada tutuklanarak Ulucanlar Hapishanesi'ne konuluyor. 19 Aralık operasyonu haricinde de Ulucanlar katliamı ve direnişini de yaşayan Akalın; 19 Aralık operasyonu sırasında Niğde Hapishanesi’nde tutsak. Niğde’den sonra Gebze’ye gönderilen Akalın buradan tahliye oluyor. İki dönem önce Ankara İHD şube yöneticiliği yapan Akalın, hala mücadele etmeye devam ediyor.

            Muharrem Kurşun: Tıpkı Akalın gibi mücadeleye devam eden Muharrem,  ilk hapishane deneyimini 1991 yılında yaşıyor. İşkencecilerin deyimiyle “Buca palas”ta, yani Buca kapalı Hapishanesi'ne iki kere tutuklanarak tutsak düşüyor. Buradan sonra 95 Eylül’ünde Ulucanlar Kapalı Hapishanesi’nde tutsak olan Kurşun, görülen mahkemeler sonucunda 24 yıl ceza alıyor. Ulucanlar'dan sonra Çankırı E tipine gönderilen Kurşun, ÖO(Ölüm Orucu)  direnişine burada başlıyor.  19 Aralık sonrası ise Sincan hücrelerine ilk götürülen gurupta bulunanlar arasında. 3 ay sonra 21 Mart’ta Cengiz Soydaş ölümsüzleşince; sermaye devleti haftasına kalmadan tüm ÖO direnişçilerini hastanelerde tutmaya başlıyor. Muharrem de kendi deyimiyle ‘Ankara Eğitim Araştırma Hapishanesi’nden’ yaklaşık 5 ay sonra tahliye ediliyor, 2013’te tahliye olması gerekirken. Kurşun, tahliye etmelerinin sebebinin ‘Direnişi‘ kırmak için olduğunu ifade ediyor.

En temel talebimiz hücrelerin yıkılmasıydı

1-Ölüm orucu direnişçisi ve katliamı yaşamış biri olarak; evvelce neden ölüm orucu yapmayı seçtiğinizi ve bu direniş sırasında ki talepleriniz nelerdi onlardan başlayalım isterseniz?

Muharrem: Ulucanlar katliamı, hücrelere geçiş için, sermaye devleti açısından bir tür ön hazırlıktı. Ulucanlar'da katliam yaptı devlet, ama devrimci tutsaklar yiğitçe direndi. Bize direniş bayrağını teslim edip ölümsüzleştiler. Aslında Ulucanlar'da devrimci tutsaklar hücrelere karşı direnmişti. Hücreleri mekân anlamında daraltmamalı. Tutsakları hücrelere koyarak, teslim almayı amaçlıyorlardı. Ulucanlar'da yoldaşlarımız teslim olmayacağımızın altını 10 karanfille çizdiler. Dışarıda hücre karşıtı muhalefet gelişmişti. Deyim yerindeyse bu mücadeleyi zaferle taçlandırmak gerekiyordu. Bunun da en uygun yolu ÖO direnişiydi. 20 Ekim 2000’de TKİP, DHKP/C ve TKP(ML), (MKP) ÖO direnişine başladı. En temel talebimiz hücrelerin yıkılmasıydı. Mekânsal anlamda yıkılması…

Fatime: Ulucanlar katliamı ile devlet planını, niyetini açıkça belli etti. Beklediğimiz hücre tipi saldırısının fitilini böylelikle ateşledi.
Bizler,  siyasi tutsakların daha önceki deneyimlerinden de bildiğimiz gibi böylesi bir saldırıya yine bedenlerimizi açlığa yatırıp irademizi kullanmakla karşı durabileceğimizi düşündük. Hatırladığım tek talep hücre tiplerinin kapatılması talebidir.
Devletin zor aygıtı ile donanımlı gücü karşısında baş eğmeyi reddeden devrimci irade çarpıştı

2-Katliam ve direnişin yaşandığı geceye dair neler söylemek istersiniz?

Muharrem: Sabaha karşı 5’te saldırıya başladılar. 20 hapishanede olduğu gibi bizde direndik. Direnişle onları püskürtemeyeceğimizi biliyorduk. Onlara bizi teslim alamayacaklarını direnişimizle gösterdik. Hemen belirteyim: ÖO direnişine ölmek için değil, ölümü göze alarak, kazanmak için girdik. Feda eylemi sadece biçim olarak değil, nitelik olarak da farklı. Feda eyleminde bulunanlar, yoldaşlarını korumak için kendilerini feda ettiler. Bu birincisi. İkincisi ise misal Çankırı’dan Hasan Güngörmez 9 gün sonra, İrfan Ortakçı ise 2 gün sonra ölümsüzleşti. Ümraniye’de Ahmet İbili feda eylemi sonucu değil, kurşun yarası sonucu ölümsüzleşti.
Bir de 19 Aralık günü, ÖO direnişinde olmayan tutsaklar, biz ÖO direnişçilerini canları pahasına korumaya çalıştılar. Misal, yoğun gaz bombaları altındayken, Eyüp Baş, elindeki bezi kendine değil, bana siper etmişti. Öyle bir anda onun yaptığı, bizi canları pahasına korumanın sadece bir örneği. Ki 19 Aralık direnişi bu örneklerle dolu.

Fatime: İlk Katliam provasını Ulucanlar ile yaptılar. Ulucanlar'da; öldürecekleri devrimcilerin adlarını okuyarak gelen katiller bir yana; o gecenin diğer yanı diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölme iradesini taşıyan devrimcilerdir. Kurşun yağmurunu halaylarla karşıladılar. Kendi aralarındaki tüm ayrımları bir köşeye bırakıp düşman karşısında yekvücut oldular. Ulucanlar'ı yaşamak benim için onurdur.
Ulucanlar'dan sonra beni Niğde Hapishanesi'ne sürgün ettiler.  19 Aralık gecesi de Niğde Hapishanesindeydim. 8 Kadın tutsağa onlarca teçhizatlı asker müdahale etmeye gelmişlerdi.  Niğde Hapishanesi'nde kadın tutsakların yarısı direnişçiydi. Direnişin ilerleyen günleri idi B1 vitamini yanlış hatırlamıyorsam almıyorduk. Açlığın doğal sonucu fiziki güçsüzlüktü. Ama üstüne basarak söylüyorum fiziki dezavantajımıza rağmen koğuşumuza girmeleri kolay olmadı. Tam zaman vermem imkânsız. Hem koğuştan çıkarılıncaya kadar hem hastanede zorla müdahale girişimlerine karşı, son kişimize kadar direndik.  Sonrasında koğuşa geri döndüğümüzde doğal "doğal" yani karmakarışık bir koğuş bulduk. Ama bizim için diğer hapishanelerde neler olduğu çok daha önemliydi. Ölüm Orucu direnişimiz sürmeye devam etti. Çünkü ben değil  ‘biz’ önemliydi. ‘Ben’ bizim içinde kendini anlamlandırabilir. Yoksa sistemin kara delikleri içinde yutulmaya mahkûm olur. Niğde Hapishanesi için söyleyebileceğim gerçekten devletin zor aygıtı ile donanımlı gücü karşısında baş eğmeyi reddeden devrimci irade çarpıştı.
Saldırıya karşı yapabileceğimiz tek şey direnmekti.

3-Bilançosu ağır bir katliam ve direniş oldu. Katliamda yaralanan ve hala hapishanede olan katliamdan kaynaklı birçok hastalığı olan hasta tutsak var hapishanelerde. Sayıları da gittikçe artıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Muharrem: 19 Aralık’ta 28 ÖO süresince 122 canımız ölümsüzleşti. Bu ağır bedele karşın hücreler mekânsal anlamda yıkılamadı. Ama siyasal, moral olarak yıkıldı. Çünkü devrimci tutsaklar şahsında devrimi teslim almaya çalıştılar, ama alamadılar. Hapishanelerdeki saldırıların sürmesi, artması tutsakları teslim alamadıkları içindir. Alamayacaklar da… Daha ağır bedeller ödenmemesi için dışarıdan içeriye güçlü bir dayanışma köprüsü kurmak gerekiyor. Bu köprü kurulamazsa, içeriden yazık ki daha çok tabut çıkar.

Fatime: Bilanço hesabı toplumsal olaylarda geçerli değil aslında. Saldırıya karşı yapabileceğimiz tek şey direnmekti. Direndik.  Hapishaneler devrimciler tarafından okul olarak kullanıldı ama egemenlerde bunu boşa düşürme arayışında oldular her zaman. F Tipi hücreler insan öğütme mekânları olarak kurgulandı ve yaşama geçirildi. Hücrelerin mimari yapıları içindeki uygulamalar öğütme, hiçleştirme amacına göre planlandı. İradelere diz çöktüremeyince fiziki yöntemi devreye sokuldu. Hücre tipi zaten bir insanı hasta etmek noktasında son derece uygun. Mekândan sonra uygunluğa beslenme ve tedavilerin engellenmesini eklenince tablo tamamlanıyor. Hasta tutsaklar ciddi bir sorun gerçekten. Bu tablonun karanlık yüzü. Ama en karanlık zamanlarda dahi susmayan insanlar, direnen insanlar geleceğimizi aydınlatacak.
F tipleri insanı öğütme yeri, ama devrimciliği öğütme yeri değil.

4-Son olarak F tipleri için insanı öğütme yerleri diyorsunuz. Peki sizce bugün sermaye devleti bunu becerebildi mi yani F Tipleri’nde tutsakları teslim alabildi mi?

Muharrem : Evet, F tipleri insanı öğütme yeri, ama devrimciliği öğütme yeri değil. Saldırıların yoğunluğu bile bunu gösteriyor. Demin de söylediğim gibi, tutsakların asla teslim olmayacağına inanıyorum. Tutsakların bu direnişi dışarıdaki bizlere moral oluyor. Ama güçlü bir dayanışma köprüsü kuramazsak, bu moral yeni acılarla bezenecek.

Fatime:  F tiplerini açtı devrimci harekete ağır darbeler vurdu. Teslim alabildiniz mi sorusunun yanıtı net bir şekilde hayır teslim alamadı alamazda! Bu imkânsız çünkü biz ezilenlerin geleceğinin temsilcisiyiz.
Süreç tarihsel olarak yaşanıyor aşılacak. Sadece günümüzde sosyalist devrimci durgunluk yaşanıyor. Ama sonsuza kadar sürmeyecek tarihsel bilincimiz bu günlerin geçici olduğunu bize söylüyor.

***

Görülmüştür Notu: Yazı başlığı Grup Yorum'un Feda Türküsü'nden alınmıştır.

Kaynak:http://gorulmustur.org/icerik/tutusur-duvarlar-ardinda-acliga-direnen-canlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder