1 Mart 2016 Salı

Wernicke - Korsakoff’un ‘varlıkları’ Yaşıyor


“Hayata dönüş operasyonları” ile 2000’de cezaevlerinde yaşananlarla nasıl yüzleşilir? Mahkemeler nasıl sonuçlanır bilinmez ama operasyonun esas mağdurları “saflardaki” yerlerini koruyor. Wernicke - Korsakoff sendromuna kapılanlar buna “devrimci meslek hastalığı” deyip yaşamak için direnmeye devam ediyorlar. 


Çaçan Amedi 

BasHaber - 19 Aralık 2000 yılında Türkiye cezaevlerinde yapılan ve çok sayıda tutuklunun yaşamını yitirmesine neden olan “Hayata dönüş operasyonlarıyla“ amaçlanan olmadı ve operasyonlarda mağdur olan insanlar bugün aramızda yaşamaya, yaşamak için direnmeye devam ediyorlar. Ölü statüsünde serbest bırakılanlar da Wernicke - Korsakoff (WK) sendromuna yakalanmış durumda. Ya da WK olmamışsa bile durumu onlar kadar ağırlaşmış insanlar aramızda yaşıyor, hayatı paylaşıyorlar. WK gibi ağır hastalık altında bile üretenler var. WK’liler arasında Esmahan Ekinci, İdris Yiğit gibi yazarlar ve Birtan Güven gibi ressamlar da var. 

Bu yazımızda Refik ve Ömer Ünal kardeşlerden ve dayanışma evinden, evde kalan diğer direnişçilerden söz edeceğiz. Ardından WK hastaları ve eski mahkûmlarla dayanışma ağından ve özelde WK’li hastalarla ilgili çalışmalara değineceğiz. 

Az önce cümle içerisinde ve “insan” yerine kullandığımız “varlık“ sözcüğü zihninizi bulandırmasın. Refik Ünal’ın sık kullandığı bir kelime. Refik’in bu kelimeyi oldukça tutarlı bir kullanma biçimi var ve kendisi dâhil bütün insanları “varlık“ olarak adlandırıyor. Kendilerine operasyon sürecinde ‘yokluk’ dayatılan, “öldüler artık” diyerek cezaevinden tahliye edilen ama bugün var olan bir insanın kullanabileceği en güzel kelime sizce de “varlık“ değil mi? Sağmalcılar Cezaevi’nde 2000 yılında su bile içemez hale gelmiş ’Refik varlık.’ Refik arkadaşlarının bulduğu bir yöntemle vücut derisinin sürekli ıslak tutulmasıyla yani deriden su alarak yaşatılabilmiş bir süre. Refik bugün bütün heybetiyle yaşıyor. Hayatta kalabiliyor ama cezaevinden çıktıktan sonra yardım almadan yürüyemiyor, yemek yiyemiyor. Ölüm orucu sonrası tedavi sürecinde yapılan olumlu müdahalelere bağlıyor bugünkü yaşamını. Direniş sonrası yaşanan müdahalelerde özellikle B1 vitamini takviye edilmediği için birçok direnişçinin WK hastası olduğunu belirtiyor. 


Refik sağlığını yeniden kazanmasında Çapa Tıp Fakültesi’nin, dayanışmanın önemine vurgu yapıyor ama ruh sağlığını yakalaması konusunda felsefeyi de es geçmiyor: “Kendimi yeniden felsefeyle kurdum, hafızamı felsefeyle yeniden kazandım, toplumla iletişimimi onun üzerinden geliştirdim.” Düzenli olarak takip ettiği Özgür Üniversite’nin felsefe seminerlerinin yaşamındaki önemini anlatıyor. Refik’e biraz takılmak istiyorum. ‘Türkiye’den bugünkü koşullarda filozof çıkar mı?’ diye soruyorum. Cevap çok net “çıkar” diyor ve çok iyi takip ettiği bir isim veriyor. Ben ’çıkmaz’ diyorum ama o diretiyor ’çıkacak’ diyor. Refik’in aktüaliteyi, gündemi ve felsefeyi çok iyi takip ettiği her halinden belli oluyor. 

Sözün burasında lafa karışan ve WK’den muzdarip olan Refik Ünal’ın kardeşi Ömer ise kendini yaşama bağlayan temel faktörün internet ve facebook olduğunu belirtiyor. Direniş dönemi sonrasında uzun süre kendine gelemeyen Ömer şimdilerde pek evden çıkamıyor. Koltuk değnekleriyle yürümeye çalışıyor ve çoğunlukla bilgisayar başında, hafızası ve yaşamıyla ilişki tazeliyor. Cezaevi sonrası ilk dönemlerinde kendisini sürekli dışarıdan gören olayları ve mekânları dışarıdan algılayan psikolojik nörolojik durum yaşamış. Özne bunalımına girmiş. Kendisini hep dışarıdan algılamış. Durumunu anlamaya çalışan nörologlar bu durumuna nörolojik, psikologlar, psikolojik tanılar koymuşlar. Kimi uzmanlar ise ikisini birleştirip nöro-psikolojik demişler. Ömer bu durumlarını aşıp kendini bulduğu, içindeki özneyi keşfettiğinde ise belki de en doğru tanımlama ortaya çıkmış. Sonuca “mucize” demişler. 2000 ve 2001 direnişçilerinden örnekler veriyor Ömer. İsmail Hakkı Sadıç’tan söz ediyor. Bu arkadaşımız yaşamdan koptuğu anlarda kolundan “iki kıl çeker ve onu ölmediği konusunda ikna ederdik” diyor. Günnaz Kuruçay’ın ise uzun süre ‘var mıyız/yok muyuz’ sorusu ile cebelleştiğini anlatıyor. 

Yukarıda okuduğunuz sohbeti yapmak için geçtiğimiz hafta WK hastaları ve eski mahkûmlarla dayanışma ağının WK hastaları ve diğer direnişçiler için oluşturduğu dayanışma evini ziyaret ediyorum. Dayanışma evinde düzenli olarak dört kişi yaşıyor. Sohbet sırasında salonun ortasında duran sehpa koltuklara doğru biraz daha yaklaştırılıp üzerine bir tabak börek birkaç tabak bisküvi indiriliyor. Refik ve diğer ’varlıklarla’ sohbet bitmiş ama o kadar insana aslında yetmeyecek bisküviler ve börekler bitmemişti. Siyasi anlayışım hayat görüşüm birçok noktada uyuşmasa bile devrimcilere en çok da bu yüzden saygı duyuyorum. Onlar son lokmayı diğer yoldaşlarına kalsın diye tabağa terk eder. Bu durum devam ettiği sürece bu ülkede devrimcilerin de hiç bitmeyeceğini görüyorum. 

Wernicke-Korsakoff Sendromu nedir? 

Wernicke-Korsakoff Sendromu, 1887 yılında Rus psikiyatr S. Korsakoff ve 1900 yılında Nöroloji Uzmanı Carl Wernicke tarafından, hastalar üzerindeki klinik-patolojik gözlemlere dayanılarak tanımlanan bir hastalıktır. Aşırı alkol tüketimi (alkolizm) veya açlık nedeni ile meydana gelen tiyamin (B1 vitamini eksikliği) hafıza kaybı gibi beden işlevlerinde düzensizlik durumudur. Bu hastalarda Demans'a benzer bulgular görülmekte, uzun süreli belleğe yönelik ciddi problemler yaşanmaktadır. Cezaevlerinde ölüm orucuna, uzun süreli açlık grevlerine girenlerde sık görülen bir hastalıktır. 

(Ç.G)  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder