29 Ekim 2012 Pazartesi

Simurg; oyuncuları, olayları ve ölenleri gercek bir film   Akşam pazar, 28 ekim 2012

Simurg; oyuncuları, olayları ve ölenleri gercek bir film

 

Şu günlerde gündemimizin üst sıralarına tırmanan bir konu; cezaevlerindeki açlık grevleri... Durum yakıcı bir hal almışken, açlık grevlerini ve ölüm oruçlarını konu edinen, yakında vizyona girecek 'Simurg' filminin 'gerçek' oyuncuları ve yönetmeniyle görüştük. Açlık grevinin nedenlerini, psikolojisini, sonuçlarını konuştuk; çarpıcı söylemlerle karşılaştık.

 ASLI ÖKTENER
 aslioktener@gmail.com


Türkiye ölüm oruçlarına yabancı değil. 1996 ve 2000 yıllarındaki ölüm oruçlarında ve akabinde düzenlenen operasyonlarda çok sayıda kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi de Korsakoff (B1 vitamini eksikliği) hastalığına yakalanmıştı.
Yıl 2012 ve sizler bu satırları okurken, cezaevlerinde yüzlerce kişinin katılımıyla sürdürülen süresiz açlık grevlerinde 50'inci güne yaklaşılıyor olacak. Eyleme katılanlar, Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını, ana dilde eğitim ve savunma hakkı ile cezaevleri koşullarının iyileştirilmesini talep ediyor. Çok sayıda mahkum taleplerinin karşılanmadığı gerekçesiyle açlık grevinden ölüm orucuna geçtiğini açıkladı. (Açlık grevinde su, tuz ve şeker alınıyor; ölüm orucundaysa hiçbir gıda alınmıyor).


Açlık greviyle ilgili merak edilenleri, 1996'daki eyleme katılan ve 30 Kasım'da gösterime girecek 'Simurg' filminde yaşadıklarını anlatan Refik Ünal ile Hüseyin Muharrem Gündüz'e sorduk. Altın Koza Film Festivali'nde 'İzleyici Ödülü' alan Simurg'un yönetmeni Ruhi Karadağ'la konuştuk...
Yönetmen Ruhi Karadağ: Herkes bir Korsakoff hastasını ziyaret etmeli
- Simurg filmini çekmeye nasıl karar verdiniz?
Ruhi Karadağ: Televizyonda çalışıyordum. 1996'yı unutmadan 2000'de bir ölüm orucu daha başlamıştı. Mahkeme tarafından ölüm oruçları konusunda medyaya yayın yasağı getirildi. Bu karardan sonra, 'Bu nasıl bir ahlaktır, insanlar gözümüzün önünde yaşamını yitiriyor ve biz görmezden geliyoruz' diyerek 1996'da ölüm orucuna yatmış Korsakoff hastalarını ziyarete gidip hikayelerini dinledim. Aralarından seçtiğim 6 kişiyle film süreci başladı.

- Çekim boyunca neler yaşandı?
Bir kere bu hastaların hepsi şartlı tahliye edilmişti. Ve son 10 yıl içinde 20 kadar Korsakoff hastası tekrar cezaevine konuldu. Bu insanlar ağır hasta ve çoğu da F tiplerinde. Bu 6 arkadaşımızla ve 2000'de Küçük Armutlu'da ölüm orucuna yatanları da içimize katarak ortak bir senaryo yarattık. Ölüm oruçlarının 55'inci günü motor dedik. Filmde arkadaşların ölüm oruçları sırasındaki görüntüleri ve sonrasındaki yaşamlarına yer verdik.

- Simurg'u neden izlemeliyiz?
Simurg küllerinden yeniden doğanların hikayesidir! Karakterleri gerçek, mekanları gerçek, olayları gerçek! Ölenleri gerçek, öldürenleri gerçek... Bence herkes bir Korsakoff hastasını ziyaret etmeli. Böylece ölüm oruçları son bulacak. Ölüm oruçlarına bir an önce çözüm bulunması gerekiyor. Çözüm ise ancak eyleme katılanları dinlemek, acıyı paylaşmakla mümkün.
Hayatın iki dönemi; açlık grevinden önce ve sonra
- Biliyorsunuz açlık grevinde bugün 43'üncü güne girildi. Sizler de 1996 yılında cezaevindeydiniz ve ölüm oruçlarına katıldınız. İddia edildiği gibi ölüm oruçlarına birilerinin baskısı ile mi giriyorsunuz?
Refik Ünal: Refik, ölüm orucu yapmadı, süresiz açlık grevi yaptı. 
(Refik Ünal yaşamını, 'ölüm orucu öncesi ve sonrası' diye ikiye ayırmış. Ölüm orucu öncesinden bahsederken kendisinden Refik diye söz ediyor.)
70. günde 1996 direnişi son buldu. Süresiz açlık grevine de kendisi gönüllü olarak katıldı. Hatta birçok yoldaşı direnişi bırakma konusunda kendisine öneride bulundu. Ama bırakmazdı! Çünkü bıraktığı zaman yükü bir başkasına devredecek, yani bir başkasının Refik durumuna gelmesini istemiş olacak. Ortada bir hedef, yani talep vardı. Eğer bırakırsa karşı taraf, 'Bunlar nasılsa sınıra geldiği zaman bırakıyorlar, o zaman ben bekleyeyim' diyecekti.

- Ya siz?
Hüseyin Muharrem Gündüz: 1996 yılında cezaevlerine yönelik politikalar vardı. Onları değerlendirmiştik. Sonuçta süresiz açlık grevleri yapabileceğimiz bir eylem şekli olarak ortaya çıktı. Ve buna gönüllü şekilde katılımlar olacaktı. Katıldık. Bayrampaşa'daydık. Cezaevi koşullarında güçlü olmak gerekiyordu. Bayağı zorlu geçti.
(Hüseyin, güçlükle konuşuyor çünkü o ölüm orucu nedeniyle Korsakoff (B1 vitamini eksikliği) hastalığına yakalanmış. Kendisine yönelttiğim soruyu ise en fazla 20 saniye hafızasında tutabiliyormuş.)

- Eylem sizin için nasıl sonuçlandı?
H.G.: Bir ay sonra rahatsızlıklar başladı. Ölüm oruçlarına geçmeden bazı arkadaşlara müdahale edildi. Ben de onlardan biriydim. Çapa'ya kaldırıldım.

NEDEN AÇLIK GREVİ?
- Bu eylem vücudunuzda kalıcı hasarlara yol açtı, yaşama nasıl devam ettiniz?
R.Ü.: Kendi açımdan bakarsam yani Refik, bunu bir meslek hastalığı ya da iş kazası gibi değerlendiriyor. 'Sosyalizm, komünizm gibi bir amaç için yola çıkıyorsak eğer, nasıl ki herhangi bir işçi, iş kazasına uğruyor ya da meslek hastalığına yakalanıyorsa; devrimcilik de bir meslek olduğuna göre, bunun da birtakım rahatsızlıkları olabilir' diyor.
H.G.: Bu işe acı çekeceğini bilerek giriyorsun. Devlet sana, 'Bedenine zarar veririm' diyor ve sende ona, 'O zaman ben de açlık grevine girerim. Senin vereceğin acıdan ya da şiddetten daha fazlasını ben kendime verebilirim' diyorsun. Ondan korkmadığını göstermek için...

- İddia edildiği gibi ölüm oruçları çaresizliğin baş gösterdiği noktada mı başlıyor?
H.G.: İçerideki mücadeleye ve devletin sana karşı yürüttüğü saldırılara karşı en değerli şeyimizi, canımızı ortaya koyuyoruz. Yani bu bir çaresizlik değil bir mücadele biçimi.

- Bir köşe yazarı, 'Ölümü kutsayan hiçbir ideoloji kutsal olamaz' diyor. Ne düşünüyorsunuz?
H.G.: Mücadelenin dışında olan birinin bizi anlaması biraz güç olabilir tabii.

- Ölüm oruçlarında zaman ilerledikçe insan neler hissediyor?
R.Ü.: Gözler yavaş yavaş ışığa duyarlı hale gelmeye başlıyor. Işık, ses ve kokular sizi rahatsız ediyor. Işık, baş dönmesine ve kusmaya neden oluyor. Su içmek zorlaşıyor. Mesela yoldaşları Refik'e su vermek için bedeninin çok değişik yerlerine ıslak bez bırakıyorlardı. Ve bilinç kaybı yaşamaması için Refik'i uzun saatler uyutmadılar.

- 'Ölüm oruçları son bulmalı, olaylar artık bu noktaya varmamalı' diyor musunuz?
R.Ü.: Refik şu anda hapishanede olsa ve bir takım sıkıntıları olsa yeniden süresiz açlık grevine ya da ölüm orucuna girer. Çünkü kendi bedensel ve ruhsal bütünlüğünü sağlayacak bir ortam oluşturmak durumunda. O ortam oluşmuyorsa artık son bir şeye, açlık grevi ya da ölüm orucuna başvurur.

- Şimdilerde günleriniz nasıl geçiyor?
H.G.: Daha çok evde vakit geçirmeye çalışıyorum. Arada haftalık çıkan dergimize uğruyorum.
R.Ü.: İstanbul Özgür Üniversite'de felsefe ve edebiyat çalışmalarına katılıyorum.

- Tedaviniz sürüyor mu peki?
R.Ü.: Hayır. Ve birçok direnişçi maddi imkanı olmadığı için tedavisini sürdüremiyor. Çoğumuzda yürüme sorunu ve bellek problemleri var. Mesela açlık grevlerinde 40'lı günlere girildiği şu günlerde ben düzenli yemek yemiyorum. Çünkü bedenim geçmişi hatırlıyor, iradem dışı tepki veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder